Doğruldu yatağında kadın… Günlerdir çıkmak isteyip de çıkamadığı, anılarıyla debelendiği o kokuşmuş yatak kovuyordu artık onu. “Git” diyordu,” git sana acı veren her şeyden, herkesten sıyır kendini benden de… Acıdan başka ne yaşadın ki burada, terk et artık!” Durakladı kadın… Gerçekler duyularına işlemeye başlamıştı. Yatağının kokusunu içine çekti. Eskilerden tanıdık bir şeyler aradı fakat bulamadı. Burnunun direği sızlamalı mıydı? “Hayır” dedi kendince, kokusunu bile bırakmamış! Yavaşça kalktı, çıplak ayakları soğuk betona değdiğinde bir ürperme aldı içini, bu duyguyu özlemişti. Ne kadar zamandır yataktaydı da soğuğu özler olmuştu. Zaten yaşadıkları soğuk değil miydi? Derin bir iç çekti, yürümeye çalıştı, bacakları uyuşmuştu yürümemekten. Titredi, yanındaki sandalyeye tutundu güç almak için. “Bu ayaklarla mı yürüyeceğim?” dedi “onca yolu”. Zaten yol yorgunuydu. Yaşadıkları hayli yormuştu onu. İyice güç aldı sandalyeden ve bir adım attı atmadı olduğu yere yığıldı. Bu sefer yüzü değdi betonun acımasız soğuğuna ama o tepki vermedi, ağlamalıyım belki de diye geçirdi içinden, nedense ağlamak da istemiyordu. Bitmiş miydi gözyaşları? Şaşırdı, hissettiği hiçliğin karşısında kadın. Öfkenin ardından gelen hüzün de veda ediyordu demek ki. Bunun içindi işte verilen onca mücadele, soğuk betonun yüzüne vurduğunda hissettiği “ hiçlik” duygusu içindi. Biraz daha kaldı yüzü betonun üstünde, bu anın tadını çıkardı. Baş ediyordu işte acılara gülümsemeyi, zamanla duyguları da arsızlaşmıştı demek ki. Etrafındaki insanların üzerinde inatla tanımladığı güçlü kadın kalıbına girmeye başlamıştı. Oysa ne kadar çok nefret ederdi şu iğrenilesi sıfattan. Herkes teselli amaçlı derdi ya hani: “Sen güçlüsün.” diye. Bir “def olun gidin!” demedi bile, diyemedi. Konuşulanları dinliyormuş gibi yaptı, çünkü güçlü olmak zorunda değildi, insandı o! Devrilirdi, yine kalkardı. Kaldığı yerden devam etmese de tutardı yine hayatın bir ucundan. Yol onun yolu değil miydi zaten, yürürdü bir şekilde. O zamanlar öyle düşünüyordu, peki ya şimdi?
Ayaklarını kıpırdattı kadın, uyuşmuş ayaklarını… Yüzünü çevirdi ters yana. Boy aynasının karşısında kendisine bakan, örselenmiş bir kadın yüzüyle karşılaştı. Sonsuz uyumsuz bakışları vardı kadının. Acaba gülümseseydi, bakışların manası değişir miydi?” Amaaan!” dedi içinden. “Oyunun sırası mı şimdi?” Buyum işte, günlerdir yatakta, şimdi yerde, birazdan nerede olacağını bilmeyen ben; BUYUM!
İlk defa kendi adına karar alıyordu ve yine ilk defa kendini yargılamıyordu. Ne pişmandı, ne de üzgün… Evet, mutlu da değildi ama doğruydu. Doğru olan bir şeyi soğuk betonun üzerinde yapıyor ve kendini tanıyordu sevdiği bir şaire göre yolu yarılamışken.
Ayaklarını kıpırdattı kadın, uyuşmuş ayaklarını… Bileklerini çevirdi bir öncekilerden biraz daha hızlı. Ayaklarını sarmaya başlayan sıcaklık yavaş yavaş vücuduna dağılıyordu. Önce bedenine, sonra yüzüne ulaştı hayati sıvı. Ürpermiyordu artık. “Evet” dedi. Sonuna gelmişti, “Bu karanlıktan soyunmalıyım .” diye düşündü. Derin bir iç çekti ve o anda cenin gibi büzülmüş bedeninden bir anda ruhu çıkıverdi, çok olmasa da yanmıştı canı.
Ruh, boşlukta sallanırken, yerde yatan bedene baktı. Hala mücadele ediyordu o incecik, herkesin hayranlıkla baktığı beden. “Neden?” dedi ruhuna kadın, “Niye bu terk ediş, bir dakika bile olmadı karar vereli, başlıyordum yeniden, neden?” Ruh sessiz kalmayı tercih edecekti ki bedenin çırpınışları dikkatini çekti: “ Başla!” dedi, “Yeniden başla ama benimle devam etme! Bir daha doğur ve büyüt içindeki seni. Çok değil, kısa bir süre sonra gideceğim, eskidim, örselendim hayat veremem sana. Sen yenilen…”
“Nasıl?” dedi kadın.
“Şöyle içten bir kahkaha atmayı öğren mesela.” diye cevapladı ruhu onu ve devam etti. “Sev yine sev ama kendini hırpalayacak kadar kaybolma, dehlizler senin sığınağın değil, istediğin her şeyi yap, bırak artık başkalarının yörüngesinde yaşamayı, birileri için fedakârlık yapmayı, Allah aşkına ben bile bıktım sen bıkmadın mı? Bak bedenine, yüzüne bak! Seni terk etmemle bile güzelleştin. İnan bana iyi gelecek, bu gidiş sana iyi gelecek.” dedi ve kayboldu ruh ortalıktan. Kadın onun gidişinin ardından öylece bakakaldı.
Bir kaç saniye içinde, yüreğini sıcak bir duygu sardı kadının, tarif edemediği ama ona kendini iyi hissettiren bir duygu… Ayaklarını kıpırdattı, uyuşukluk hissetmiyordu, aynada yüzüne baktı, umutla bakan bir çift gözle karşılaştı ve biçimli dudaklarını büzüştürerek gülümsedi günler sonra aynadaki aksine… Hiçlik duygusu da alıp gitmişti başını.
Birden odaya bir ışık vurdu, güneşin ışığı… Dışarılardan gelen bir kız çocuğunun kahkahası kulaklarında çınladı, yukarıdaki komşusunun topuklu terliklerle tepesinde debelenmesini, sonuna kadar açık olan televizyon sesini ve apartman görevlisinin pas pas yaparken söylediği o yanık türküyü işitti.
Ayaklarını kıpırdattı kadın ve hızla doğruldu soğuk betondan. “Haydi, bakalım!” dedi, “Haydi, yolumuz uzun!”