Korku en güçlü ve en bulaşıcı hastalıktır. İnsan alt beyninin en güçlü uyaranıdır. Ölüm, açlık, yoksunluk (yani mahrumiyet), reddedilmek gibi dürtüler korkunun en temel sebepleridir. Bundan dolayı biyolojik vücudumuzun çoğu zaman başvurduğu bir uyarandır. Buna ihtiyacı vardır. Çünkü alt beynin tek amacı organizmayı hayatta tutmaktır. İç güdüseldir ve duygusaldır. Her hayvanda bulunur. Üst beyin ise düşünme işleminin gerçekleştiği, zihinsel tasarımların olduğu korteks bölümdür. İcatlar ve büyük fikirler buradan çıkar.
Korku yaşam için önemlidir. Ancak ‘’korkudan korkmak’’ (Aziz Nesin’in kitabını okuyunuz) açısından düşünme işleminin gerçekleştiği üst beyni zihinsel kaygıya (anksiyete), takıntıya (obsesyon) ve hatta ölümlü hastalığa kadar götürebilecek bir felakettir. Toplumları korkuya alıştırmak ve korku ile yaşamasını sağlamak tüm özgür düşünceyi yok etmek demektir. Cahil ve dolayısıyla ahlaksız bir toplum yaratmak bilgisizleştirmekle başlar ve korkuyla biter. Korkunun çeşitleri vardır. Ancak bunlara değinmeyeceğiz. Fakat bir çeşidi olan ‘’gelecek kaygısı’’ yaşayan günümüz gençlerinin nasıl korktuklarını gözlerinin içine bakarak anlıyoruz. Ve yazık ediyoruz ülkemizin gençlerine…
"Korku, yalan doğurur." (F. Dostoyevski)
Korku üzerine inşa edilmiş bir inanç, gelenek, eğitim ve öğretim yalancı bir toplum doğuracaktır. Allah’tan değil, Allah’ ın huzuruna yanlış bir insan olarak gelmekten korkmak gerek.
‘’Korkarak yaşıyorsan yalnızca hayatı seyredersin.’’ (Nietzche)
Daha küçük yaşta din eğitimi verilerek, cennet-cehennem gibi tasvirlerle korkutulan bir nesil düşünün; ebeveynlerin kontrolü altında soru sorulmasına dahi izin verilmeyen, sorgulamanın hakaret sayıldığı bir gençliğin söz sahibi olduğunu …
İnsanlık gider iken daima ileriye
Bizler inadına kaldık geriye
Gelmedikçe cehaletten beriye
Alevi olsam ne çıkar sünni olsam ne çıkar (Aşık Daimi)
Bundan dolayı bugün ülkece sadece seyrediyoruz. Yapay zeka, moleküler biyoloji, ileri teknoloji otomasyon sistemlerini insanlık üretirken biz ise hem seyrediyoruz hem de vatan toprağını satarak hazıra yiyoruz.
Korkuyu ancak bilgi yenebilir. Korku elbette kaybolmayacaktır. Korku kontrol altına alınabilir. İnsan neden ve niçin korktuğunu bilmesi için o konuda uzmanlaşması ile korkuyu yenebilir. Tarihte canını hiçe saymış, aç kalmaktan korkmamış büyük filozoflar saygı ile anılmaktadır. İnsanlık onları anmaya devam edecek ve ışıkları kâinat var olduğu sürece aydınlatacaktır.
Toplumunu cehaletten kurtarmak isteyen bir devrimci şöyle diyor;
‘’Ölümü istemek cesâret değildir, ama ölümden korkmak da ahmaklıktır.’’ (Atatürk)