Verilere göre kitap okumada ülke olarak 86. sıradayız. Unesco’ ya göre telefonla konuşmada Avrupa’ da birinciyiz.
Yüksek teknolojik mal üretim ithalatında 54. sıradayız.
Yani çok konuşmayı seven, az kitap okuyan, akıl ve onun ürünü olan buluşları yapamayan, yeni fikirler ve teknoloji üretimini sevmeyen, çağın gereksinimlerinden habersiz bir yaşam! Bunlarla birlikte genel bir değerlendirme yapalım.
Artık Türkiye’de neredeyse kitap okuyandan çok kitap yazan var. Gereğinden fazla kitap çıkıyor. Gereğinden fazla niteliksiz yazar var. Gerçekten okunmaya değer, akademik başarılara imza atmış nitelikli eser üretmede seviyenin çok altındayız.
Özellikle parapsikoloji, tarih, din / tasavvuf yazıcılığında önde gitmemize rağmen, kitapların çoğu birbirinin kopyasından ibaret. Birbirinden alıntılar yapılarak yazılan kitaplar taklitçilikten öteye gitmemektedir. Bilhassa parapsikoloji, astroloji ve din bilgileri (!) içeren kitapların hurafelerle; siyasî kitapların ise abartılmış bir şekilde sloganvari süslenerek raflarda yerini aldığını görmekteyiz. Bu kitaplar bilimi ve gerçeği yansıtmadığı gibi yanlış bilgilerle donatılmış bir kitle oluşturmakta.
Çevrenize bakın! Romantik tarihçiliğin sonucu olan Osmanlı tuğraları, araçların arka camlarını nasıl süslediğini görün! Ama tarih bilgilerine gelince ?
Sosyal medya gerçeğini de göz önünde bulundurursak, bilgi ve gerçeği arayış kavramlarının ne kadar yozlaştığını, gözlerimizin önünde olup bitenlerle farkedebiliyoruz.
Böyle bir yaşama sahip toplumu hurafeler, saçma ve anlamsız hikâyeler yazarak tatmin edebilirsiniz. Başına dikkatsizlikten dolayı gelen her olayı ‘’nazardan’’ bilen, akılsızlık ve vicdansızlıkla yapılan eylemlerin sonuçlarını ‘’kader’’ diyerek Tanrı’ya havale eden yığınlarla karşılaşabilirsiniz.
Öyle ki şarlatanları aydın adamlar olarak görebilirsiniz. Bu aydın adamları eleştirmeye kalksanız bu sefer görevinin topluma ahlâk dersi vermekten ibaret olduğunu görürsünüz. Hangi ahlâk ? Kendisi ile yüzleşmekten korkan adamların ahlâkı…
Peki asil değerler?
İnsanı insan yapan değerler nelerdir?
Olgun vicdan ve aklın sonucu ‘’yüksek karakter’’; ilerlemek ve yükselmek için ‘’yorulmaz çalışkanlık’’; kuruntulardan kurtulmak ve kimseye aldanmamak için ‘’fıtrî zekâ’’; gerçeği görmek için ‘’ilme bağlılık’’; hayatı sorgulamak ve anlamlandırmaya yönelik ‘’felsefe ve güzel sanatlara sevgi’’; gerçek mutluluk için ise ‘’yalnızca Hakka teslim olma’’ …
Bu ifadeler size tanıdık geldi mi?
Aklınızı asla başkasına teslim etmeyin!
Ancak bir şey daha var; Size bu dünyada gerçekleri gösterene de vefasızlık ve sadakatsizlik etmeyin ki, size de vefasızlık ve sadakatsizlik edilmesin.
Değerler ölürse, mânâ ölür. İnsan da ‘’mânâya’’ derler…