Başlığa bakınca ‘’En büyük bayram’’ ifadesi dikkati çekmiştir. Esasında bu tümce Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘’10. Yıl Nutku’’ nda geçmektedir.
Sadece 6 asırlık Osmanlı saltanatının değil; Selçuklu, Anadolu Beylikler Dönemi ve en nihayetinde Müslüman olduğu iddia edilen Emevi ve Abbasilerin saltanatlık geleneklerinin de son bulması demektir. Osmanlı’nın halifelik yani hem dinsel hem de siyasi makam Cumhuriyetle birlikte son bulmuş oluyordu. Yetki tek bir kişinin ya da ailenin yönetiminden, halkın egemenliğine geçmiş oluyordu. Sultan, Allah’ ın yeryüzündeki gölgesi idi. Kimileri saltanat için evlat katlini reva görüp, yasalaştırdı. Kimileri halkı ‘’reaya’’ yani ‘’güdülecek sürü’’, kendilerini de ‘’çoban’’ olarak görmüştü. Mülk tamamen bir aileye aitti. Babadan oğula geçen bu silsilede -arızalı bir yönetim biçimi olduğu için- evlatlardan akli dengesi yerinde olmayan kimseler de tahta çıkmıştı.
Peki Yüce Tanrı’nın kutsal kitabı Kur’an buna ne diyordu? Birkaç örnek verelim:
‘’Onlar işlerini aralarında danışarak hallederler.’’ (Şura 38)
‘’[...] yalnız bana kulluk edin.’’ (Ankebut 56)
‘’Kuşkusuz, Allah emanetleri sahibine teslim etmenizi ve insanlar arasında hakemlik yaptığınız zaman adaletle hükmetmenizi emreder.’’ (Nisa 58)
‘’Mülk Allah’ındır.’’ (Nur 42)
Yönetim ve mülk işleri ile ilgili onlarca ayet vardır. Vurgu, adalet, eşitlik, barış, danışma ile olması gerektiği, ayrıca mülkün daha ziyâde yerin ve göğün hükümranlığının tek bir kişide değil, Yüce Tanrı’ da olduğunu görmek mümkündür.
Peygamberimiz zamanında şura ile halledilen işlerin sonucunda Medine Sözleşmesi’nin maddelerine bakıldığında federal-lâik bir sistemin varlığını görebiliyoruz. Öyle ki 7. yüzyılda yahudiler, paganlar, Müslümanlar birlikte yaşamışlar, insan hakları bakımından ibret teşkil edecek tarihi kaynaktır.
‘’Yahudilerin dinleri kendilerine, inananların dinleri de kendilerine. Buna efendileri de dahildir.’’ (Medine Sözleşmesi 25A maddesi)
Görüldüğü gibi hem Tanrı’ nın kutsal kitabının ayetleri hem de O’nun elçisinin davranışları 14 asırdır Müslüman olduğunu iddia eden devletlerin devlet yönetim sistemlerinde uyuşmazlık olduğu görülüyor.
Cumhuriyet ise insan haklarına saygılı, yönetim biçiminin halka dayandığı, adil ve özgürlükçü bir yaşam sunmaktadır. Unutmayalım ki Cumhuriyetin bir sonucu olan demokrasi kültürdür. Cumhuriyet ise bir rejimdir. Kültür yaşayarak öğrenilir. Fakat toplum buna hazır mıydı? Kısa sürede toparlanacak mıydı? Büyük reformlar yapıldı. Atatürk buna hazırdı ancak Türk milleti buna hazır mıydı? Binaenaleyh 96. yılına girdiğimiz Cumhuriyet bizlere ne verdi? Ya da tam anlamıyla uygulanabilmekte midir? Biz Cumhuriyeti anladık mı ve bunun için hangi eylemlerde bulunduk? Bu soruları bütün Türkiye (Alevisi, Sünnisi, iktidarı, muhalefeti … ile) cevapladığı an işte o gün bayramdır.
İstiklal Savaşı ile bağımsızlığımıza ulaştık. En önemlisi bu savaşın sonucunda Cumhuriyetle taçlandırılarak önem kazandırıldı. Çünkü halife üzerinde istedikleri gibi halkı yönlendirecek, halkın yerine emperyalizm düşünecek; vatanın her karış toprağını - kaynaklarını istedikleri gibi kullanacak bir güç olacaktı. Atatürk ve düşünce arkadaşları bunu istemedi. Silahlı ordudan sonra ‘’irfan ordusu’’ meydana getirmek için kolları sıvadı. ‘’TÜRKİYE CUMHURİYETİ ŞEYHLER, DERVİŞLER, MÜRİTLER VE MENSUPLAR MEMLEKETİ OLAMAZ! HAYATTA EN HAKİKİ MÜRŞİT İLİMDİR, FENDİR’’ haykırışıyla her alanda yenilikler ve özellikle dini kullanarak halk üzerinde egemenlik oluşturmak isteyen din aktörlerine fırsat verilmeyecekti.
Kuran’ı Azimüşşan’ın hedefi bu değil miydi? Peygamber bunun için mücadele etmemiş miydi? Dolayısıyla Yüce Allah böyle olmasını istemiyor muydu?
‘’Ben tek başıma ne yapabilirim?’’ diyerek değil; ve yalnızca bu yıl değil nice bayramlar görmek icin biz de mücadele etmeliyiz: Aklımızla, mantığımızla ve ilmin ışığında; sadece bugün değil, her gün yine yeniden bunu yapmalıyız. Büyük ozan Aşık Veysel çok net özetlemiş bir kaç kıtla ile. Bununla yazımıza nokta yerine virgül koyalım, daha güzel Bayramlar ve yazılar için:
Devri Cumhuriyet asırı yirmi
Uyan bu gafletten uyuma yurttaş
Dünya ayaklanmış aya gidiyor
Uyan bu gafletten uyuma yurttaş
[...]
Yürüyen yolcuyu çekme geriye
Dikkat eyle karıncaya arıya
Gidiş böyle kavuşaman huriye
Uyan bu gafletten uyuma yurttaş
[...]
Bu işler bir ibret değil mi bize
Göklere fırlıyor bu kadar füze
İstiyor aydaki sırları çöze
Uyan bu gafletten uyuma yurttaş
[...]
Hiçbir şey bilmezsen dik biraz kavak
Boş gezene derler serseri savak
Yumma gözlerini dünyaya bir bak
Uyan bu gafletten uyuma yurttaş
Veysel ne durursun herkes gidiyor
Zaman uymaz sen zamana uy diyor
Fen çok büyük kerameti yutuyor
Uyan bu gafletten uyuma yurttaş
Bu bağlamda ‘’EN BÜYÜK BAYRAM’’. ‘’Kutlu olsun’’.
Hünkar Uğurlu Kimdir?
1984 yılında Üsküdar’da doğdu.
**Baba tarafı Karaca Ahmet Sultan evlatlarından Hıdır Abdal Ocağına mensup, anne tarafı Zeynel Abidin Ocağına mensuptur.
**İstanbul Kültür Ünv. Endüstriyel Otomasyon (Otomasyon teknikeri), Anadolu Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı mezunu (Türkolog).
**19. yaşında cemlerde zâkirlik ve dedelik yapmaya başlamıştır. O zamandan beri hiç bırakmamıştır.
**Gazi Üniversitesi’nde Hıdır Abdal Ocağı’nı temsil eden en genç dede olarak yer almıştır. (Hıdır Abdal Ocağı’nın diğer temsilcisi Mehmet Yaman Dede olmuştur.)
**2009’da Almanya’da, 2016’da Avusturya’da eğitim verip, söyleşiler düzenlemiş, Cem İbadetleri yürütmüştür.
**Cem Tv’de 2 yıl, Cem Radyo’da 3 yıl programlar yaptı.
**Medya Tv’de Muharrem ayında 12 gün boyunca canlı yayın programları düzenledi.
**KRT, Ulusal Kanal, Halk Tv, SKY Türk ve birçok yerel kanallarda programlara katıldı.
**Cem Vakfı Alevi İslam İnanç Hizmetleri Başkanlı’ğında mantık ve felsefeye yönelik dersler verdi.
**Hz. Ali Cemevinde 2011’den beri dedelik görevini yürütmekte, aynı kurumda birçok eğitim vermiştir.
2 kitabın redaktörlüğünü yapmıştır.
** 2008’den beri Karayolları 1. Bölgede çalışıyor. Ayrıca Türk Mücadele Sanatı - Bagatur 3 sanda olup, eğitmendir.