Osmaniye'nin Düziçi ilçesinde 10 Ekim'de 5.1, Hatay'ın Kırıkhan ilçesinde ise 12 Aralık'ta 4,8 büyüklüğünde depremler meydana geldi. ÇÜ Jeoloji Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ulvi Can Ünlügenç, bölgede yaşanan depremleri değerlendirdi. Adana, Osmaniye ve Hatay illerinin önemli ve aktif fay hatlarına yakın bir konumda olduğunu belirten Prof. Dr. Ulvi Can Ünlügenç, alınması gereken önlemleri anlattı.
DEPREM RİSKİ YÜKSEK AKTİF FAYLAR VAR
Çukurova bölgesinin deprem riski yüksek aktif faylara sahip olduğunu belirten Prof. Dr. Ulvi Can Ünlügenç, "Bu bölge Doğu Anadolu Fay Sistemi, Amanos Fayı, Ceyhan-Yumurtalık-Karataş-İmamoğlu-Kozan fayları, Ölü Deniz Fay Zonu, Ecemiş Fay Zonu ve Helen-Kıbrıs yayı gibi aktif tektonik yapılar arasında sismik açıdan etkin bir alanı kapsıyor. Aynı zamanda Arap Levhası, Afrika Levhası ile Anadolu Levhacığı’nın bir araya geldiği üçlü birleşme bölgesine yakın bir noktada bulunuyor" dedi.
1998'DEN SONRA ADANA'DA BÜYÜK DEPREM YAŞANMADI
Prof. Dr. Ünlügenç, 1945 yılından günümüze kadar olan dönemde Çukurova ve yakın çevresinde 5.5 ile 6.3 büyüklüğü arasında değişen dikkat çekici 6 deprem olduğunu dile getirdi. Adana'da 1998 depreminden bu yana geçen sürede 6 büyüklüğünde başka bir depremin yaşanmadığına dikkat çeken Prof. Dr. Ünlügenç, “1998 Adana depremi Ceyhan ve Misis bölgesinin batısında İmamoğlu fay zonu üzerinde meydana geldi. Ondan önce Adana bölgesinde 6 büyüklüğü ve üzerindeki deprem, tarihsel kayıtlara bakıldığı zaman 1945'li yıllarda meydana gelmiş. Aradan 53 yıl geçmiş. Bu durumda, bölgemizde 45-50 yıl zaman süreci içerisinde 6 büyüklüğü ve üzerinde yer kabuğu sarsıntılarının, depremlerinin oluşması olağandır” diye konuştu.
6- 6.5 BÜYÜKLÜĞÜNDE BİR DEPREMİ HER AN BEKLİYORUZ
Adana bölgesindeki deprem riskinden de bahseden Prof. Dr. Ünlügenç, şöyle konuştu:
"Mevcut fay geometrilerine, fayların uzunluklarına baktığımız zaman bu bölgede 6- 6.5 büyüklüğünde bir depremin meydana gelmesi olağandır. Hatta bölgede 7 büyüklüğünden daha büyük bir depremin olabileceği düşünülerek mevzuata, kurallara ve yasalara uygun şekilde binalarımızı inşa etmeliyiz. Mümkün olduğu kadar da gevşek zeminlerden uzak kesimlerde yapılaşmayı sağlamalıyız. Çünkü buralarda sıvılaşma riski de oldukça yüksektir. Buralarda binayı istediğiniz kadar sağlam yapın o bölgede deprem sırasında zemin sıvılaşması nedeniyle bina belki sağlamlığını koruyacaktır ama dikliğini koruyamayacak veya çökecek ya da yan yatacaktır. Bunlarla ilgili görselleri ülkemizde yaşadığımız depremlerin sonrasında sıklıkla görmekteyiz."
JAPONYA ÖRNEĞİ
1992 yılında dünya jeoloji kongresi için gittiği Japonya'da yaşadığı bir deprem anısını da paylaşan Prof. Dr. Ulvi Can Ünlügenç, şöyle devam etti:
“Kongre yapılan binanın 45’inci katındaki terasta depremi yaşadık. Biz çok korktuk ve hemen merdivenlerin korkuluklarına sarıldık. Japonlar, bizim yaşadığımız korkuyu şaşkınlıkla karşılayıp, endişelenmemiz gerektiğini, kısa bir süre sonra bu salınımın duracağını söyledi. Bir süre sonra bina hareketlerinin yavaş yavaş azaldığını fark ettik. Japonya birinci derece deprem ülkesi. Orada yaşayan insanlar da yapılarda kullanacakları malzemeleri ve bina temellerini ona göre tercih ediyor. 7- 8 büyüklüğünde deprem olduğu durumlarda dahi binalar ayakta kalıyor ve insanlar ölmüyor. Umarım Japonya örneğinde olduğu gibi biz de büyük depremler için hazırlıklı hale geliriz."
Yorum Yazın