Açıklanan enflasyon rakamlarına ilişkin değerlendirmelerde bulunan Altınbaş Üniversitesi Öğretim Üyesi Ekonomist Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu, “Bugün açıklanan aralık ayı tüketici fiyatları ise rekor bir oranda yüzde 13,58 arttı ve yıllık enflasyonu yüzde 36,08’e yükseldi. Buna karşın kur artışlarına daha duyarlı olan yurt içi üretici fiyatları aralıkta yüzde 19,08’lik bir artış sergilerken, yıllık Yİ-ÜFE yüzde 79,89’a sıçradı” diye konuştu.
“ARJANTİN’İ BİR YANA BIRAKIRSAK BELLİ BAŞLI ENFLASYONLARIN EN YÜKSEĞİ”
TÜFE ile Yİ-ÜFE arasındaki farkı gösteren enflasyon makası da yüzde 43,8’lik bir rekora ulaştığının altını çizen Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu, zaman içinde iki endeksin birbirine yaklaşması, üretici fiyatları kanalıyla tüketim ürünleri üzerindeki baskının sürmesinin kaçınılmaz olduğunu dile getirdi. Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu, “Yüzde 13.58’lik aralık ayı tüketici enflasyonu, Arjantin bir yana bırakılırsa tüm belli başlı ülkelerin yıllık enflasyonundan çok daha yüksek düzeyde. Çift haneli rakamları gören iki ülke, Pakistan’ın yüzde 11,5, Brezilya’nın yüzde 10,7 tüketici enflasyonları bile bizim yüzde 13,58’in gerisinde kalıyor” açıklamasını yaptı. Bu enflasyon oranlarının 19 yıllık sürecin en yüksek fiyat artış temposuna işaret ettiğine değinen Kozanoğlu, “Ekonomide istikrar gösteren tek eğilim enflasyonun durmadan artması oldu” dedi. Kozanoğlu ayrıca, dar gelirli yurttaşların bu durumdan daha olumsuz etkilendiği ifade etti. “Çünkü tüketim desenlerinde daha fazla ağırlığı bulunan gıda fiyatları yüzde 43.80 ile manşet enflasyondan yüksek bir artış gösterdiği gibi, yine yüzde 31.2 ağırlığa sahip konut ve kira elektrik doğalgaz gibi kalemlerde yılbaşı zamlarının devreye girmesiyle yoksul kesimlerin beli bükülecek” değerlendirmesinde bulundu.
Prof. Dr. Hayrı Kozanoğlu, yılın ilk 11 ayında ihracatın ithalatı karşılama oranının yüzde 83,8 düzeyine yükseldiğini belirterek, “Ekim’de cari dengenin 3,2 milyar dolar fazla vermesiyle ocak-ekim döneminde cari açık 8,4 milyar dolara kadar daraldı. Bu performansta yılın ilk 10 ayında turizm gelirlerinin 2020’ye göre toparlanıp, 17 milyarı bulması büyük rol oynadı” dedi.
Türkiye ekonomisinin 2022’ye büyük belirsizliklerle girdiğini söyleyen Kozanoğlu, “Öncelikle üçüncü çeyrekteki yüzde 7,4 büyümeyle yılın ilk 9 ayında yüzde 11,7 büyüme gerçekleşti. 2021’in son üç ayında büyüme biraz ivme kaybetse de yılın yüzde 10’un üzerinde çok yüksek bir tempoyla kapanması bekleniyor” diye konuştu.
“TÜRKİYE`DE YOKSULLUK ORANI YÜZDE 10,2`DEN YÜZDE 12,2`YE YÜKSELDİ”
Büyüme tablosunun yüksek cari açığa bağlı olmadığını belirten Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu, “Öyleyse gevşek maliye politikasıyla diğer bir ifadeyle bütçe kaynaklarına ağırlık verilerek mi elde edildi?’ sorusunu sormak lazım. Bütçe verilerini incelediğimizde, vergi gelirleri ağırlıklı olarak toplam gelirlerin öngörülenden hızlı artarak ocak-kasım döneminde 1.272 milyar liraya yükseldiğine tanık oluyoruz. Buna karşın harcamalar 1.319 milyar lira civarında seyredince, 47 milyar liralık bir bütçe açığı rakamı ortaya çıkıyor” dedi.
Böylelikle bütçe açığının GSYH’nin yüzde 1’ini geçmeyeceğini ifade eden Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu, bu noktada Türkiye’nin gelişmiş ülkelerin aksine pandemi ortamında sosyal yardımlarda çok eli sıkı davranmasının önemli rolü olduğunu söyledi. Kozanoğlu, “Bütçe ve fon desteklerinin 103 milyar lirada kalması öngörülüyor. Bunun sonucunda Dünya Bankası`na göre Türkiye`de yoksulluk oranı yüzde 10,2`den yüzde 12,2`ye yükseldi” açıklamasında bulundu.
Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu normalde böyle bir büyümenin istihdam yaratması, ekonomide aşırı ısınmayı, dolayısıyla enflasyonu önlemek için para politikasının sıkılaştırılması, yani faizlerin artırılması beklendiğini ifade ederek, “Ne var ki Türkiye ekonomisi tam tersi bir görünüm sergiliyor” dedi.
İstihdamsız bir büyümenin ağır bir sosyal sorun olduğunu vurgulayan Kozanoğlu, “En son açıklanan Ekim işsizlik oranı yüzde 10,7, tarım dışı işsizlik oranı 12.4, genç işsizliği ise yüzde 17,7’dir. Çalışacak yaştaki her 100 yurttaşımızın ancak 52’si işgücüne katılmakta, bu kişilerin 46,2’si iş bulabilmektedir. Her 100 gencin 33’ü, erkeklerde 44, kadınlarda 21’i istihdam ediliyor. Âtıl işgücü olarak ifade edilen eksik saatli çalışanları, büyük ölçüde iş bulma umudunu kaybettiği için başvuruda bulunmayanları da içeren âtıl işgücü oranı ise yüzde 22,8’dir.” açıklamalarında bulundu.
“ENFLASYON’UN 2022’NİN İLK ÇEYREĞİNDE YÜZDE 30-35 BANDINDA SEYRETMESİ BEKLENEBİLİR”
“Ekonomi yönetiminin düşük faiz ısrarı kredi talebini besleyen temel unsurdur. Çünkü bireyler ve şirketler bir yandan elverişli kredi koşullarından yararlanmakta bir yandan da yükselen enflasyona karşı korunmak için taleplerini öne çekmektedirler” diyen Prof. Dr. Kozanoğlu, aralık ayı itibarıyla tüketici fiyatlarının yüzde 36,08, üretici fiyatlarının ise yüzde 79,89 arttığını belirterek şöyle devam etti.
“Tüketici fiyatlarının 2022’nin ilk çeyreğinde yüzde 40-50 bandında seyretmesi beklenebilir. Enflasyondaki bu artış ivmesinde dünyada tedarik zinciri aksamaları nedeniyle yaşanan arz sorunları, küresel iklim değişikliğinin etkisiyle gıda fiyatlarındaki artış eğilimi gibi etmenler rol oynuyorsa da en önemli neden döviz kurlarındaki sıçramadır.”
Merkez Bankası Başkanının Mart 2021’de göreve başladıktan sonra politika faizinin enflasyonun altında kalmayacağı yolundaki açıklamalarının döviz kuruna göreceli bir istikrar kazandırdığını söyleyen Kozanoğlu, eylül başında çekirdek enflasyonun referans alınacağı yolundaki beyanın 8,30 civarında seyreden dolar kurunu hareketlendirdiğine değindi. Kozanoğlu, politika faizinin 4 ayda 500 baz puan 8 hatta döviz kuru kanalıyla kur rekabeti sağlandığı, ekonominin cari fazlaya odaklandığı yolundaki açıklamalarının ise TL’den kaçışı hızlandırdığını ve döviz kurlarının kontrolden çıktığını da vurguladı. Dar gelirli yurttaşların bu durumdan olumsuz etkilendiğini belirten Kozanoğlu, “Çünkü tüketim desenlerinde daha fazla ağırlığı bulunan gıda fiyatları yüzde 43.80 ile manşet enflasyondan yüksek bir artış gösterdiği gibi, yine yüzde 31.2 ağırlığa sahip konut ve kira elektrik doğalgaz gibi kalemlerde yılbaşı zamlarının devreye girmesiyle yoksul kesimlerin beli bükülecek" diye konuştu.
“KÜÇÜK YATIRIMCILARIN BİR KEZ DAHA ELLERİ YANDI”
Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu 1994, 2001,2018 döviz krizlerine benzer biçimde kur artışının sürekli devam edeceği algısının, fiyatları ekonominin temellerinden kopardığı ve aşırı noktalara taşıdığını dile getirdi. Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu, kurda türbülans yaşandığını belirterek, geçmişteki örneklerin aksine yabancı pozisyonlarının çok düşük olduğunu ve dolayısıyla kur hareketlerini tetikleme ihtimallerinin bulunmadığı bir konjonktürde gerçekleştiğini işaret etti. MB’nin açıklanan programı desteklemek amacıyla 7 milyar dolarlık rezerv satışı gerçekleştiğinin de anlaşıldığını ifade eden Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu, yabancıların 20,5 milyar dolar hisse senedi ve 3,1 milyar dolar devlet içi borçlanma senedi gibi son yılların en düşük portföyüne sahip oldukları görüldüğünün altını çizdi.
Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu, öncelikle dolar kurunun 11 lirada istikrar kazanmasının dahi, 6 Eylül’deki 8.30 kuruna göre yüzde 25 bir değer kaybına işaret ettiğini söyledi. Kozanoğlu, “Bu da zaten yüksek olan enflasyonu zaman içerisinde yüzde 20-30 oranında bir geçişkenlikle yüzde 6,6-9.9 kadar baskılama potansiyeli yaratıyor” değerlendirmelerinde bulundu.
“COVİD-19 PANDEMİSİNİN YENİ DALGASI, DÖVİZ KURUNU OYNATABİLİR”
Pandemi ile ekonomi ilişkisine de değinen Kozanoğlu, Türkiye benzeri tüm ülkelerin faiz artırması, ABD dolarının faiz artışı beklentisiyle güçlenme eğilimi, başta Ukrayna ve Çin mecralı ABD-NATO kaynaklı jeopolitik gerginlikler, küresel gıda fiyatlarının artışını sürdürmesi, hepsinin başında Covid-19 pandemisinin yeni dalgası gibi dış koşulların da olumsuzluğuna işaret etti. Kozanoğlu, “Bu etmenlerin hepsi döviz kurunu oynatabilir ve ithal fiyatlarının artması/ihracat kapılarının kapanması kanallarıyla ekonomiyi olumsuz etkileyebilir” dedi.
“2022 YILINA GİRERKEN KIRILGANLIKLAR DEVAM EDİYOR”
Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu açıklamanın devamında, “Hazine’nin 907 milyar lira yerel para cinsi iç borcu var. Geçen haftaki gelişmelerle DİBS’ler kur riskinden korumasız kalınca faizler belirgin biçimde yükseldi. Ayrıca Hazine’nin kur riski yükümlülüğü de finansal varlıkları olumsuz etkileyince, örneğin 5 yıllık tahvil faizi yüzde 25,90 oldu. 5 yıl vadeli eurobond faizi yüzde 7,40 ve Türkiye’nin CDS primi en son 558 puanla korku verici bir düzeydeydi. Tüm bu göstergeler dövizdeki kanamaya tampon yapılsa bile, Türkiye ekonomisinin bünyesindeki risklerin giderilemediğini, 2022 yılına girerken kırılganlıkların devam ettiğini net biçimde gösteriyor” şeklinde konuştu.
Yorum Yazın