İletişim Başkanı Altun, 'Uluslararası Hukuk ve Tarih Perspektifinden 1915 Olayları Konferansı'nın açılışında konuştu. Altun, konferansın hayırlı olmasını dileyerek, yapılacak değerlendirmelerin, tarihin hakikat ile buluşmasına vesile olmasını temenni etti. 1'inci Dünya Savaşı'nın Osmanlı İmparatorluğu’nu ve milleti de derin şekilde etkilediğini belirten Altun, şunları söyledi:
"Türk, Kürt, Arap ve Ermeni, bütün Osmanlı vatandaşları savaşın sıkıntısını ve sancısını yaşamıştır. Osmanlı İmparatorluğu, Çanakkale, Kafkasya, Filistin, Hicaz gibi cephelerde büyük mücadele verirken ve yüz binlerce evladını kaybederken, işgalci güçlerin kışkırttığı ayrılıkçı çetelerin içeride gerçekleştirdikleri katliamlar devletin ve Müslüman ahalinin mevcut koşullarını daha da ağırlaştırmıştır. Burada savaş şartlarını fırsat bilen Ermeni çetelerin, Anadolu’da yüzbinlerce sivili katletmiş olmaları, tarihi bir vesikadır. Ermeni çetelerin katliamlarından kurtulmak için binlerce Osmanlı vatandaşı yerini yurdunu terk etmek zorunda kalmıştır. Artık katlanılamaz boyutlara ulaşan vahşeti önlemek adına Osmanlı Devleti tarafından 1915 yılında Sevk ve İskan Kanunu çıkarılmıştır. Söz konusu çetelerin saldırılarının yoğunlaştığı bölgelerdeki Ermeni nüfus, can ve mal emniyetleri sağlanarak geçici olarak yine Osmanlı sınırları içindeki güney bölgelere kaydırılmış ama asla sınır dışı edilmemiştir. Soykırım gibi bir olay ise kesinlikle yaşanmamıştır"
'ORTAK TARİHİMİZİN SİYASALLAŞTIRILMASINA ASLA MÜSAADE ETMEYİZ'
Altun, Sevk ve İskan Uygulamasına ilişkin olarak da şöyle konuştu:
"Bu adım, toprak bütünlüğü ve güvenliği için topyekun bir mücadele yürütürken bir anlamda sırtından vurulan Osmanlı’nın başvurmak zorunda kaldığı bir emniyet tedbiri olmuştur. Savaş koşullarında sivillerin korunması ve vatan savunması amacıyla gerçekleştirilen Sevk ve İskan Uygulaması, bazı Ermeni çetelerin Türklere karşı savaştan da önce başlayan ve daha geniş ölçekte devam eden kitlesel silahlı isyanının bir sonucu olmuştur. Bu toprakların daha önce hiç görmediği bir şiddette devam eden savaş koşullarında yaşanan bu zorunlu yer değişikliğinde, bütün bir coğrafyayı etkileyen açlık, salgın hastalık gibi zorluklarla da mücadele edilmiştir. Bu üzüntü verici olaylar Türk, Kürt, Arap, Ermeni, bütün Osmanlı vatandaşlarının makus talihi; bu coğrafyanın ortak acıları olmuştur. Ancak biz biliyoruz ki her bir unsuruyla milletimizin yüzyıllardır bir arada barış ve huzur içinde yaşadığı ortak geçmiş her şeyden daha güçlüdür. Bir arada yaşama kültürü konusunda tarihin en müstesna örneklerinden birini temsil eden milletimizin ortak geçmişinin unutulmasına izin veremeyiz. Aramıza husumet tohumları ekmeye çalışanlara hep birlikte karşı çıkmalıyız. Biz, bu toprakların çocukları yüzyıllardır sevinci de acıyı da paylaştık, paylaşıyoruz. Ancak ortak tarihimizin siyasallaştırılmasına asla müsaade etmeyiz"
'HAKİKATİN ORTAYA ÇIKMASINDAN KORKANLAR KOMİSYON ÇAĞRISINA CEVAP VERMEDİ'
Altun, 1915 olaylarının siyaset konusu yapıldığına vurgu yaparak, şunları söyledi:
"Söz konusu döneme ilişkin tartışmalar, bilimsellikten uzak, tarihi gerçeklerle bir bağı olmayan, önyargılı bir tavırla bazı parlamentoların kendi iç siyasetlerine alet edilmek isteniyor. Özellikle birçok batılı devletin siyasi bir baskı aracı olarak bu olayları gündeme getirmeleri, dış politikada etkili bir enstrüman olarak kullanma istekleri, ülkemize karşı dayatmacı ve zorba bir düşüncenin yansıması olarak kendisini göstermiştir. 1915 olayları tarihin ve bilimin konusu olması gerekirken; bugün üzerinden 100 yıldan fazla zaman geçmiş olmasına rağmen, hala siyasetin konusu olmaktan kurtulamamıştır. Bu konu, tarihi ya da bilimsel bir tartışmanın konusu olmayı bir tarafa bırakalım; lobilerin, seçim kampanyalarının bir malzemesi olmaktan, siyasetçiler için bir istikbal, bir geçim kaynağı olmaktan öteye gidememiştir. Genel olarak 20'nci yüzyıl, bütün insanlık için büyük savaşların gölgesinde geçmiştir. Bu savaşların acı tecrübelerinden birçok halk öyle ya da böyle olumsuz etkilenmiştir. Bu nedenle savaşın acı vesikalarını tahrif etmek, tarihe ve insanlığa yapılan büyük bir haksızlıktır. Bu bakış aynı zamanda, tarihsel hafızanın gerçeklikle bağının koparılmasına da neden olmaktadır. 1915 olayları, bir tarihsel vakanın gerçeklikle bağının nasıl koparılabildiğinin ve türlü çarpıtmalarla birlikte Türk toplumuna ve devletine düşmanlık için nasıl kullanıldığının ispatı niteliğindedir. Tarihi gerçekler siyasi konjonktürün dar çıkarları için kullanılmamalıdır. Sayın Cumhurbaşkanımız, 1915 olaylarını araştırmak için ortak tarih komisyonu kurulması çağrısı yaptığında tarihi bir meseleyi siyasetin ve kötü niyetli çevrelerin gölgesinden kurtarmak istemiştir. Nitekim hakikatin ortaya çıkmasından korkanlar bu çağrıya cevap verememiştir.
Birçok ülke parlamentosunun Türkiye aleyhine almış olduğu 1915 olaylarına ilişkin kararlar, bilimsel veriler ışığında da uluslararası hukuk nezdinde de yok hükmündedir. Uydurma bir tarih algısı, hem tarihe hem de insanlığın bütününe karşı yapılmış bir ihanettir."
'BUNA ASLA MÜSAADE ETEMEYECEĞİZ'
Altun, ortak tarihin tahrip edilmesine müsaade etmeyeceklerini belirterek, şöyle devam etti:
"Bu vahamet bugün yalnızca Türkiye Cumhuriyeti’ni tehdit ediyor gibi görünebilir. Ancak siyaset meydanlarında kurban edilmek istenen, ortak bir geçmiş, ortak bir hafıza ve aslında ortak gelecektir. Buna asla müsaade etmeyeceğiz. Ortak tarihimizi tahrip eden ve ortak geleceğimiz önündeki en büyük engeli teşkil eden devlet, lobi ya da diasporalara boyun eğmeyeceğiz. Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihinden bir endişesi olmadığı gibi, komşularıyla ortak geleceğinden de bir korkusu yoktur. Biz 1915 olaylarını siyasi ajandaları uğrunda saptıran üçüncü tarafların aksine komşularımızla sorunları karşılıklı çözme, bölgede barış ve istikrarı sağlama niyetimizi dün olduğu gibi bugün de muhafaza ediyoruz. Ortak tarihimizi kendi kirli tarihlerini aklamak amacıyla çarpıtan odakların da karşısında duruyoruz. Tarihi tahrif eden çabalar, bütün Osmanlı vatandaşlarının o dönem yaşadığı acılara ve hatıralara yapılabilecek en büyük saygısızlıktır. Tarihi çarpıtmaya ve istismar etmeye dayanan hakikat ötesi anlatıların ne bizim ne de hakikatin nazarında bir kıymeti yoktur. Asıl olan, adalet ve hakikatin zihinlerde ve gönüllerde yer etmesi, Türk ve Ermeni halklarının ortak geleceğinin hakikatin ışığıyla aydınlatılmasıdır. Türkiye olarak her zaman hakkı ve hakikati güçlü bir şekilde savunmaya devam edeceğiz. Bu konferansın da Türk ve Ermeni halklarının huzur ve istikrarına katkıda bulunacağına inanıyorum."
Yorum Yazın