Doç. Dr. Sınar: Pınar Gültekin davasındaki karar, haksız tahrik müessesini sorgulatıyor
GÜNDEMGeçtiğimiz günlerde sonuçlanan Pınar Gültekin cinayeti davasında verilen kararın kamu vicdanını zedelediğini, farklı kesimlerin tepkisine yol açtığını belirten Doç. Dr. Hasan Sınar, failin aldığı “haksız tahrik” indirimi, bu kuralın Türk Ceza Hukuku’ndaki yeri ve uygulama alanlarının sorgulanmasına yol açtı. Karar, haksız tahrik müessesini yozlaştıran bir karardır” dedi.
Altınbaş Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Hasan Sınar, yaptığı açıklamada Haksız Tahrik indirimin ne olduğuna ve hangi durumlarda uygulanabileceğine açıklık getirdi. Doç. Dr. Hasan Sınar, “Haksız Tahrik” uygulamasının, Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 29. maddesinde düzenlenmiş bir ceza hukuku müessesesi olduğunu ifade etti. Sınar, bu müesseseye göre, bir kimse bir suçu işlerken önceden kendisine karşı yapılan haksız bir hareketin etkisi altında hareket ediyorsa, bu durumda bu kimsenin kusuru azaldığı için, kendisine ceza verilirken hakkaniyet gereği belirli bir indirimin uygulanması gerektiğinin altını çizdi.
“HAKSIZ TAHRİK, SOYUT VE MESNETSİZ İDDİALARA DAYANILARAK VERİLEMEZ”
Doç. Dr. Hasan Sınar, “Haksız tahrik müessesesinin sadece sanığın cezadan kurtulmak için ileri sürmüş olduğu soyut ve mesnetsiz iddialara dayanılarak işletilmesi, bir ceza yargılamasında asla kabul edilemez” dedi.
Doç. Dr. Hasan Sınar, bütün bu gelişmeler ışığında bir ceza yargılamasında, haksız tahrik iddiasının mahkeme tarafından kabul görebilmesi için, Kanun’daki koşulların varlığının, ceza muhakemesi hukukunun evrensel ilkeleri gözetilerek, hukuka uygun şekilde elde edilmiş ve duruşmalarda tartışılmış deliller ile hiçbir şüpheye yer bırakmayacak kesinlikte ispatlanmış olması gerektiğini vurguladı. Doç. Dr. Hasan Sınar, bu açıdan bakıldığında çelişmeli muhakeme ilkesine ve vicdani ispat kuralına aykırı bir biçimde, sadece sanığın soyut ve mesnetsiz iddialarına dayanılarak, haksız tahrik indirimi uygulanmasının aslında yasaya açıkça aykırı olduğunu dile getirdi.
“KADINA UYGULANAN “TEHDİT” VE “TECAVÜZ” TAHRİK UNSURU SAYILMAMIŞTI”
2012'de Isparta'da kendisine tehdit ve tecavüz ettiğini söylediği Nurettin Gider'i av tüfeğiyle öldürdükten sonra başını kesen Nevin Yıldırım hakkında verilen ömür boyu hapis cezasının oy çokluğuyla onandığını hatırlatan Doç. Dr. Hasan Sınar, “O zaman Ankara'da Yargıtay 1. Ceza Dairesi, 34 yaşındaki Nevin Yıldırım'ın 'kasten öldürmek' suçunu işlediğinin sabit olduğuna hükmetti. Yerel mahkeme ayrıca, kadına uygulanan uzun dönemli tehdit ve cinsel saldırı fiillerini görmezden gelerek, 'Meşru müdafaa' ve 'haksız tahrik' hükümlerinin uygulanmasına yer olmadığı yönünde hüküm vermişti. Kadın hakları örgütleri ise, cinsel suç faillerine "haksız tahrik" ve "iyi hal" indirimi yapılırken, Kanun’daki koşullar gözetilmeden adeta “otomatik” uygulama yapıldığı iddiasıyla tepki göstermişti” açıklamasında bulundu.
ENDİŞE VERİCİ
Cinsiyet eşitliğinin toplumun her kesimi ve her alan için önemli olduğuna dikkatleri çeken Doç. Dr. Hasan Sınar, bu ceza indiriminin uygulanabilmesi için, haksız tahrike ilişkin TCK md.29’da belirlenen koşulların tümünün kati surette gerçekleşmiş olması gerektiğini vurguladı. Sınar sözlerine, “Daha somut bir ifadeyle, suç işleyen kişiye karşı önceden haksız bir fiil gerçekleştirmiş olmalı, kişi maruz kaldığı bu haksız fiil nedeniyle öfke (hiddet) veya şiddetli üzüntü (elem) duymuş olmalı ve işlediği suçu, haksız fiilden dolayı hissettiği öfke ve üzüntünün etkisi altında kalarak gerçekleştirmiş olmalı” şeklinde açıklık getirdi.
Sınar, Nevin Yıldırım davasında bu tahrik durumunun somut olarak görülebildiğini ancak mahkeme kararının farklı yönde olmasının tepkilere yol açtığını hatırlattı. Sınar, Pınar Gültekin davasında ise somut delillere dayandırılmamış, sadece sanık ifadesindeki soyut beyanlara dayanarak Haksız Tahrik indirim uygulanmasının, hak ve adaletin gerçekleştirilmesi bakımından endişe verici olduğunu belirtti.
“KARAR, İSTİNAF VE/VEYA TEMYİZ MAHKEMELERİ TARAFINDAN MUTLAKA DÜZELTİLMELİ”
Bu gibi yanlış uygulamaların, yalnızca hukuka aykırı kararların ortaya çıkmasına değil, ancak aynı zamanda kamu vicdanının da yaralanmasına da neden olacağının altını çizen Doç. Dr. Sınar, bu nedenle, bu gibi yanlış uygulama örneklerinin, olağan kanun yolları işletilmek suretiyle, daha üst yargı mercileri olan, istinaf ve/veya temyiz mahkemeleri tarafından mutlaka düzeltilmesi gerektiğini ve bozulan adalet duygusunun bu şekilde yeniden onarılmasının bir zorunluluk olduğunu ifade etti.
İlginizi Çekebilir